"Sana Dair"
Bildiğiniz gibi kendimi en iyi izah etme yöntemim yazmak...
Fakat şu sıralar bendeki "yazmak" eylemi bile çığırından
çıkmış ve almış başını bilinmeze doğru gitmiş.
İnanın "yazmak" eylemim nerededir ben bile
bilmiyorum.
Ha, fırsat bulmuşken buradan ona da sesleneyim yahu!
"Sevgili 'yazmak' eylemim;
Umarım güzel manzaralı bir yerlerde geziyorsundur da, bana
en güzel ilham perilerini getirirsin dönüşte."
Şaka bir yana kendimi bildim bileli yazdığım için, yazmamak
bana garip gelmeye başladı. Bende bu durum üzerine eski arşivimi karıştırdım,
bütün yazılarımı derledim bir araya getirmeye çalıştım. Bu sırada 17 yaşımdan,
18 yaşıma geçerken (her doğum günümde yaptığım gibi) yazdığım yazıya ilişti
gözlerim.
Her ne kadar belirli kesimler "17 yaş" ve "18
yaş" ile ilgili "ergence" diye bahsetse bile, 17 yaşımın bende
yeri çok farklıdır.
Sizlerle daha önce buluşturma şansım olmadığını fark ettim ve bu yüzden size "18 yaşımda" yazdığım ama "17 yaşımı" anlatan yazımı
aktarmak istedim... Keyif içinde okuyun;
"Adına
şiirler, kitaplar yazılan yaştır 17.
Kimi tabirle
'Aşk'ın yaşıdır.
Belki de
zirveye çıkılan yolun meşakkatli ve yorucu
olmasının yanı sıra, hayatın en renkli, pamuk şekerimsi tadıydı 17...
Tabii ki bu
görüşler, söyleşiler, şiirler herkeste aynı tadı uyandırmayabilir. Neticede
herkesin farklı olması nedeniyle 17'yi herkes sevemeyebilir.
Ne diyordu
İbrahim Sadri dizelerinde;
"İlk şiirim, ilk kavgam,
Yaşımı ilk
fark edişimsin.
Sen benim 17
yaşımsın."
Benim
tabirimle de 17 sadece bir rakamdan ibaret değil. Beni ben yapan, her duyguyu
iliklerime kadar hissettiğim yaştır 17...
Kimi zaman ılık
ılık fakat bi o kadar da tatlı olan bir İlk bahar sabahı, kimi zaman karlı bir
Kış günü.
Bazen cayır
cayır yakan Yaz güneşi, bazense o hiddetli fırtınada insanları aniden ıslatan Sonbahar
yağmuru.
Bunların yanı
sıra eğriyi doğruyu, düşmeyi kalkmayı, acıyı tatlıyı bir arada yaşadığım,
İçimdekileri
susturamayacak raddeye geldiğim zaman karşımda bana ellerini uzatan, içimi
rahatlıkla ve korkmadan açabildiğim dostlarımı edindiğim,
soğuk
havalarda o sıcacık yataklarını,
güven ve
kardeş kokan kollarını, simitlerinin yarısını, uykularının birazını, hatta ve
hatta saçlarındaki tokasını bile paylaşan, farklı yollara gitsek bile
kalplerimizin daima birlikte attığı kardeşlere sahip olduğum,
bunların yanı
sıra bir gün ansızın kalbime ekşi erik kaçmış gibi içimin kımış kımış olduğu ve
o an aşık olduğumu fark ettiğim,
Kâh üzülüp,
kâh sevindiğim, kimi zaman hızla yere kapaklanıp dizlerimi kanatsam da, o
acıyla aniden ayağa kalkmayı öğrendiğim yaştır 17!
Şimdi derler
ki, bunları başka yaşlarda da yaşamadın mı, yaşamayacak mısın da konuşup
duruyorsun?
İnsan hayatı
boyunca anlatamayacağı, hatta bazen beyninin kuytu köşesinde kalmış fakat gün
yüzüne çıkmamaya yüz tutmuş anılarına sahip olur. Bu da bi gerçektir ki,
hayatına çivi gibi çakılmış, derin izler bırakmış anılar yıllar geçse bile
hatırlanır. Şu son 1 yılda, yani 17 yaşımda yaşadığım tüm güzellikler, ilk
aşkım, en en en en'leri yaşadığım dostlarım, ilklerimizi paylaştığım kardeşlerim...
Her bir zerresini (nasipse) 47 yaşıma da gelsem, 87 yaşıma da gelsem Alzheimer
olmadığım müddetçe hep ve daima güler yüzle hatırlayacağıma emin olduğum için
17 benim için unutulmaz bir yaş olarak kalacak.
Hep güzeldin
17 ve hep güzel olman dileğiyle hoş geldin 18... "
Yorumlar
Yorum Gönder