Gider Mi İnsan Çok Seviyorken?

Bir eksiklik hissediyorum içimde...
“Büyük” kelimesinin bile, içimdeki eksikliği tarif edemeyecek kadar küçük kaldığı anları yaşıyorum şu sıralar. 

Dünyanın bütün insanları karşıma serilip “iyi ki varsın” dese bile kapanmayacak kadar büyük eksiklik. 
Artık nefes almayan, toprağın altına gömmek mecburiyetinde kaldığım birini özlercesine bir şeyleri özlüyorum; tarif edemediğim. 
Bir kaybım var sanki. 
Çocukken kimse görmesin diye en kuytu köşeye sakladığım, yıllar sonra sakladığım yerde bulamadığım kıymetli bir eşyamı kaybetmişcesine hüzün var içimde. 
Sevmedim ben büyümeyi. 
Sevmedim bu eksikliği. 
Sevmedim ben bir türlü bana edilen vedaları. 
Sevemedim hiçbir zaman mecburiyetleri. 
Tanrım, ne zaman alışacağız yitip giden zamanlara? 
Her Sonbahar yeşilden sarıya, sarıdan kırmızıya, kırmızıdan turuncuya bütün tonları üzerinde barından ağaçlar… 
Siz her Sonbaharda alışıksınız sizi rengarenk bürüyen yaprakları dökmeye. 
Bilirsiniz çünkü dökülse bile o yapraklar bir Bahar günü yine bürüyecek sizi. 
Sımsıkı saracak… 
Ey güzel ağaçlar, siz biliyorsunuz o yaprakların gitse bile tekrar size geldiğini. 
Benim içimdeki eksiklik sizler gibi değil ki. 
Yitirdiğim bir şeyleri arıyorum fakat bulamıyorum… 
Bir Sezen dizesinde canı yürekten söylenen “bir kedim bile yok anlıyor musun?” sözleri gibi içimden kopuyor bir şeyler… 
Tanrım, büyümek dedikleri şey böyle ise ben hiç haz almadım. 
Bu hayatın kapatma tuşu yok mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar