"Özleyerek Öğrenmek"

Bu satırlara, çok sevdiğim bir şarkının sözleri ile başlıyorum.
“Özlemek bir bakıma öğrenmektir bence”
Geçtiğimiz günlerde eski okulum Safranbolu Cemil Meriç Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne gittim. Her insan okuluna gittiğinde biraz değişmiş der ya, bizimki baya bir değişmişti.
Grafik Tasarım ve Fotoğrafçılık bölümü dersleri geniş atölyelerde daha rahat işlendiğinden dolayı, okulumuzun altlarında bulunan Safranbolu Cemil Meriç Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne ait bir atölyeye taşınmışlar.
Atölye dersleri artık geniş ve ferah işlenmeye başlamış, hem öğrenciler hem öğretmenlerim daha da bir rahat etmeye başlamışlar. Tabii ilk başta okulun yerini bulmakta çok zorluk çektim. "Acaba neredeyim?" diye bakınıp durdum ama gittiğime değdi.
İlk kez bu binaya giriyordum ve "acaba kimlerle karşılaşacağım, hangi öğretmenlerim var, öğrenciler nasıllar?" diyerek tereddütlü adımlar eşliğinde yürüdüm… Kapıyı açar açmaz mis gibi boya kokusunun ciğerlerime doluşuyla birlikte kıymetli Ayşe hocamın kucağında buldum kendimi. Çok özlemişim ki, saatlerce sarılı kalsam da özlemim geçmeyecekti. Gittiğimde yağlı boyaları ve akrilik boyaları ortaya koymuş, öğrencilerini de yanına almış, tablolara şaheser yapıyordu ki beni masalarına götürerek “gel Nurhan, sende katıl derse. Seni de bir boyayalım” dedi esprili bir şekilde.
Zaten o mis gibi boya kokusuna hasrettim, nasıl iyi gitti derse katılmak sizlere anlatamam. Çok hasret kaldığınız şeyi düşünsenize. Eviniz, eşiniz, işiniz, arabanız, çocuğunuz, aileniz, kiminizin sevgilisi, kiminizin sevdiği… Hasret kaldığınız şeye kavuştuğunuzu düşünün bi… Bu duyguyu tarif edemediğimden canlandırmak istedim sizlere. Bende bu şekilde, hasret çektiğim şeye kavuştum. Okulum, öğretmenlerim, boyaların mis gibi kokuları, öğrencilerin sesleri… Anaokulu ile birlikte sayarsak 13 senelik bir okul geçmişim var… Bundan olsa gerek ki okul hasretim, hiç dinmedi. 2 senelik çalışma hayatı ile birlikte, baya baya özlemişim okulun koridorlarını bile.
Velhasıl kelam, Ayşe hoca şaheser yarattı, biz izledik. Sonra biraz hasbihal ettik. Neredeyse 2 senedir görmüyordum. Anlattım, yaptıklarımı, yapmayı planladıklarımı… Elime uzun zamandır boya namına, kağıt namına hiçbir şey almamıştım ama son 2 haftadır hummalı bir şekilde “Safranbolu’da Atatürk ve Çocuk” çizimine başlamıştım. Ayşe hocama gösterdim… Dersleri bitmek üzereydi ve yazdığım yazıları takip ettiğini söyledi… Nasıl sevindim size anlatamam… Değerli, çok değerli bir büyüğümden ve öğretmenimden böylesi sözler duymak beni nasıl mutlu etti… Bir de ömür boyu kulağımdan tonlaması ile birlikte hiç çıkmayacak cümleler sarf etti bana. Dedi ki, “Nurhan ilk yazdığın köşe yazında temel tasarım dersinden bahsetmişsin. Ne kadar güzel anlatmışsın, dersine olan aşkını… Ben eminim ki sende ki bu resim merakı, çizim aşkı 50 yaşına da gelsen, 70 yaşına da gelsen hiç dinmeyecek. Hep bir dürtü şeklinde kâğıda aktarmanı bekleyecek”
Bu sözden sonra sanırım daha fazla bir şey söylemeyeceğim. Nasıl da hissettirdiysem o an o aşkımı, ne de güzel kapmış Ayşe hocam… Ve yine her zamanki gibi nokta atışını yaptı bana… Doğru söylüyor! Bendeki resim aşkı hiç bitmeyecek. Çizeceğim, boyayacağım… Bana bu sevgiyi, aşkı aşılayan Mefaret Hocam, Ayşe Hocam, Zehra Hocam ve Hilal Hocama buradan kucak dolusu sevgiler olsun…
Evet, özlemekte bir bakıma öğrenmektir bence. Öğretmendir bu ya, özlediğinde bile bir şey öğretiyor insana…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar