Bir Yerlerde...

Uzaklardayım.
Uzak bir yerlerde...
Tahmin edildiğinde de uzakta ki hatta bir 'alo' bile denilemeyecek kadar uzaktayım.

Çıkıp sokaklara cadde cadde, apartman apartman arasanız dahi bulamayacağınız bir uzaklık.
Ve birde ne var biliyor musunuz? İzlerimi dahi silerek uzaklaştım her şeyden.
Sesim, soluğum, silüetim, çığlıklarım, çılgınlıklarım, dokunuşlarım, bakışlarım, kelimelerim kim bilir belki de kokum...
Hepsini hangi köşeye savurduysam gitmeden önce de hepsini tek tek topladım bavuluma.
Veda etmeyi düşünmedim hiçbir zaman. Çünkü buna layık gördüğüm tek bir canlı bile bulamadım yeryüzünde.
Hep böyle olmuştur ama... Ben ne zaman nefesi nefesime yakın olan bir insana dahi uzak olduğumu hissedersem, sessizce çıkıp gidiyorum her şeyden. Tek kelime etmeden, gözünün içine bakmadan. Bakarsam ya da konuşursam, hiç bir şekilde karşımdaki insana sesimin ulaşamayacağımı bildiğim için, ne kendimi yormak isterim ne de karşımdakini.
Fark edeniniz var mı acaba yok olduğumu, yokluğumu...
Şuan cennet misali bir köşeden hitap ediyorum sizlere. Balkonda usul usul sümbül kokuları esiyor, içime doluyor.
Fonda bir müzik, içeriden kahve kokuları yükseliyor.
Bıraktım dediğim sigaram yine iki parmağımın arasında yerini almış durumda.
Kül tablası dolmuş fakat kimin umrunda?
Rüzgar küllerini savuruyor bir şekilde, örtüyor üstünü her nefeste geride bıraktığım şeyleri düşündükçe. Mevsim kış olmasına karşın o kadar güzel ki gözlerimin ulaştığı her nokta.
Bir çoğunuz bilir belki kış mevsimini sevmediğimi, kar yağdığında mecburiyet dışı sokağa adım bile atmadığımı... Ama şuan mesela, kar yağsa bile aldırış etmem çünkü o derece mükemmel bir manzaranın ortasındayım.
Nerede olduğumun pekte bir ehemmiyeti yoktur eminim ki.
Satırlarıma gözü değip de olur ya merak edeniniz varsa, teselli olacaksa size eğer o kadar da büyütülecek bir durum olmadığını belirtmek isterim. Alt tarafı yüreğime, kıymet verdiğim insanların (tabiri caizse) gevşekliği batıyor.
Hep dediğim gibi, bir insanla geçirdiğin sürenin önemi yoktur. Ne kadar sürede, ne paylaştığın önemlidir.
Ama işte şuan durum her daim kurduğum cümlenin hafifliği gibi değil. Daha ağır, daha daha ağır... Öyle bir ağır ki sırtımda kambur oluşacak kadar fazla yük oldu.
Uzun yıllar adı, soyadı, cinsiyeti, yaşı, neleri sever, nelerden nefret eder gibi bilindik şeylerin aksine içinden geçeni, aklının bir köşesinde bile yer etmiş düşünceleri, gördüğü ve hatta görebileceği rüyaları, dinlediği müzikte hissettiği hissiyatı, bir olay karşında ne gibi düşüncelere kapılacağını dahi ezbere bildiğim insanların, ezberlediğim ciğerlerinin bile beş para etmeyişi karşısında uğradığım hayal kırıklığının eşiğindeyim.
Çekildim bir köşeye, yine her zamanki yoldaşım kağıdım, kalemim, fon müziğim...
Aslında beni bu cennet gibi köşeye itenlere teşekkür etmem gerekir. Öyle ya, ezberletmeselerdi bana sırtlarını tek tek nasıl bulacaktım böylesine güzel cennet gibi yeri.
Neyse neyse... Dediğim gibi bulunduğum yerin bir ehemmiyeti dahi yok. Keşke olsa. Keşke bulunduğum yerin bir önemi olsa, gözlerim inanın ki tahta çitli kapıya yönelip yönelip dururdu, bir bekleyişim olurdu en azından. Şimdi ise inzivaya çekilen alimler gibiyim. Tek farkımız; hayatımda görüp geçirdiğim insanlara uzaktan bakıyor olmam...
Saçının tek bir zerresine zarar gelmemesi için etrafına inşa ettiğin o duvarları, sevdiğin ve en çokta yüreğindeki merhamete inandığın insanlar için duvarlarını, emeklerini yıktığın an!
Ve işte ne oluyorsa ondan sonra oluyor. İnandığın ya da inanmak istediğin ile yaşadıkların bir olmayınca kopuyor insandaki hayat damarları.
Ben tamda bu noktada yüreğinin merhametine inandığım insanların aslında hiçte öyle biri olmayışının vermiş olduğu hayal kırıklığı içerisindeyim.
Ama hayat bu işte... Kimse vazgeçilmez değil ya! Bir yerlerde ciğeri beş para etmeyen insanların egosu okşansın diye gururumuzdan ödün vermeye bile değmez...
İnsanlar hep böyle değil midir zaten?
Sen ona ömrünü vermeyi bile göze alırsın da o sana bir tebessümü bile çok görür. Sen onu ezberlersin ama o seni tanımaz. İçini en acıtan da budur ya, en çok kıyamadığın insan kıyar sana...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar