Affetmek Mi Büyüklüktü?

Duyguların en büyüğünden mahrum bırakılmıştım. 
Allah, ödül olsun diye mi, ceza olsun diye mi mahrum bırakmıştı beni bu duygudan bilemiyorum. 
Etrafı güzelleştiren duyguların sevmek, sevilmek, saygı duymak, neşelenmek, neşelendirmek, gülmek, güldürmek, affetmek, affedebilmek olduğunu sanırdım. 
Bir müddet bu duygularla etrafa tozpembe baktım. 
Kötülüklerin ardındaki güzelliği kendi kendime uydurup, onlara inandım. 
Yanıldığımı fark ettiğimde koca bir duvara tosladım. 
Sonra bir rüzgâr ki sormayın. 
Aldı götürdü o güzelim pespembe tozlarımı. 
En büyük duygudan mahrum kaldım demiştim değil mi? 
Belki de sizin için olmaması gereken bir duygu olarak tanımlanır bu. 
Benim içinse en büyük eksiklik olarak tanımlanıyor; kin duygusu… 
Mütemadiyen sırtımdan bıçaklayan katilimi bile bıçaklandıktan on saniye sonra affedebilecek güçlüğe sahip olmak, nitelendirebileceğim en çirkin duygulardan bir tanesiydi. 
Affetmek büyüklük derlerdi. 
Bu büyüklüğün ne kadar can yakıcı bir tokat gibi yüze çarpacağından bahsetmemeleri de cabası… 
Tek bunlarla kalsa yine iyi. 
Yüzüme gülen, arkamdan bin bir çeşit kötülükleri yapan, bunları fark etmeme rağmen onları defalarca ve ısrarla affedip bağrıma basmam bu düşüncelere itti beni. 
Neden bu duygudan mahrumdum? 
Kin duymak bu kadar mı zordu? 
Ceza mıydı, ödül müydü? 
Affetmek her defasında bana tokat gibi çarpsa bile, neden hala affedip bağrıma basıyordum bu yapılanları? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar