“Pazartesi Sendromuna Merhaba"


Merhaba…
Satırlarımı sizlere ilk kez iletecek olmanın heyecanını yaşıyorum…
Uzun zamandır kalemimi ve kâğıdımı elime alıp, iki satır yazı yazmayalı ne çok oldu bir bilseniz. Karamsarlık içerisinde; “Ben beğenilen taraf değil de, beğenilmeyen taraf olursam?” diye hayıflanıp durdum. 
Daha sonra beni dinlendiren şeyin bir kalem ve bir kâğıt olduğunu bilmeme rağmen bir tarafından başladım yazı yazmaya. 
Malum, okullarda açılıyor. “Pazartesi Sendromu” bütün öğrencileri ve velileri tamamen etkisi altına almış durumda. Öğrencilerin %99’u Pazar gününü ‘milli duş alma günü’ olarak ilan etmeye başlamış, ‘acaba Pazartesi günü çanta götürmemiz gerekiyor mu?, okulda dağıtılan kitapların poşetleri koparsa, onca kitabı nasıl taşırım?’ soruları şimdiden kafalarda yer etmeye başladı bile.  Mezun olalı 2.seneme girmeme rağmen hâlâ Pazartesi sendromunun etkilerini üzerimde hissedebiliyorum. Yine de merak etmeyin, bir müddet sonra alışıyorsunuz…
Benim alışamadığım şey ise okul zamanlarım. Eşek kadar olsam dahi okulda yapılan haylazlıkların, dersi kaynatmaların, boş derslerin, tatillerin tadı hala damağımda. Tüm bunların yanı sıra Grafik Tasarım/Temel Tasarım derslerimizde yapmış olduğumuz el emeklerine baktıkça içimin gitmesi de hala damağımda, hatta özlemlerimin ilk sırasında yerini etmiş durumda.  
Üzerimde 4 yıllık emeği olan, 4 yıllık emekleri ile kalmayıp bir ömür yetecek kadar bilgiler aşılayan öğretmenimin, sosyal medya hesabı üzerinden paylaşmış olduğum yazıma yapmış olduğu olumlu ve güzel yorumu üzerine, bu yazımı sizlerle de paylaşma isteği uyandı birden içimde. Bir de okulların açılması da duruma biraz olsun anlam katmış oldu… O zaman bende sizleri yazımla baş başa bırakayım… Keyifli okumalar!
“Biz resimlerle büyüdük… Bir kere şunu iyi ayırt ederdik ki ‘resim çizilir, fotoğraf çekilirdi.’ Bu bizim için bir felsefe haline gelmişti. Her ay, her hafta bir ödev tamamlardık. Mükemmel sonuçlar çıkarmak adına, uyumadan okula gittiğimiz zamanlar olurdu bizim. 35x50 – 50x70 kâğıt bulamazsak duvarları bile boyardık… Mürekkep ile kocamaaan kâğıtlara, ilmek ilmek işlerdik; hayallerimizi, çektiklerimizi, gördüklerimizi, göremeyip hissettiklerimizi… Onlar sizin bildiğiniz resim kâğıtları değillerdi ama. Biz o sizin bildiğiniz resim kâğıtlarını ‘müsvedde’ olarak kullanır, en pahalı ve en fiyakalı kâğıtlara aktarırdık el emeklerimizi. Bizim o kâğıtlara yanlış yapma şansımız yoktu… O kâğıtların pahalı olmasının yanı sıra, sırdaşımız olurdu biz yanlış yapmamaya ondan özenirdik. Ne güzel fırçalarımız vardı. Bir teli bile kopsa içimizin cız ettiği…
Emeklerimizi aktardık, yüreğimizi kattık, gecemizi gündüz ettik. 5 tüp ana rengi karıştırır yeni yeni renkler icat eder, mutlu olurduk. Ne güzeldi o mavi ile sarının bir miktar karışması ile ortaya çıkan yeşil… Ne güzeldi fırça darbelerinin kâğıda yansımış, kâğıtta can bulmuş hali… Öyle hazıra konmak, mor rengi alıp boyamak, yeşil rengi alıp boyamak yoktu bizde. Biz kendimiz karıştırıp, kendimiz elde ederdik boyamak istediğimiz tonu ve rengi... Biz sadece 10’larca kâğıda, onlarca boyayı aktarmazdık. Bilenler bilirdi, ne emekler vardı o kâğıtların üzerinde… Şimdi beni alsalar, o günlere geri getirseler hazine bulmuşçasına sevinirim inanın. Sabahları kalktığımızda yüzümüze yanlışlıkla bulaşan o boyalar, ellerimizin karakalem yaparken simsiyah olması… Daha sayamayacağım kadar anılar ve güzellikler. Ben bu resimlerin, bu duvarların, bu el emeklerinin arasında büyüdüm. Kalemimiz dostumuz, kâğıdımız sığınağımız olur saatlerce derdimizi onlara anlatırdık. Çok özlüyorum o günlerimi, yüzümde çeşit çeşit talens boyalarının olduğu günleri. HB, B,2H,3H,6B,8B,2B kalemlerini almak için adeta hevesten öldüğüm günlerimi… Ve hiç unutmam, yaptığımız el emeklerinin sergi yapıldığı günleri. Yüreğimizi aktardığımız kâğıtlara bakıp gururlanmanın keyfini ben sizlere nasıl, ne şekilde anlatabilirim ki? Ben yaşadım onları, biz yaşadık. Bakıp bakıp iç geçirdiğim eski günlerim… Okul çağım, deli yanım. Ne çok özlendiniz benim güzel kâğıtlarım, boyalarım…”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar